Gölgesinde Zamanın Süzüldüğü Mabet: Adana Yeni Camii
Tepebağ’ın eteklerinde, tarihin taş taş üstüne örüldüğü o kadim dokunun tam kalbinde yükselir Adana Yeni Camii. Bir adı da Antaki Camii... Her ikisi de geçmişten bir yankı, mekâna isimden ziyade bir ruh giydirir. Gövdesinde Memlûk mimarisinin zarif izleri, taşlarında ise bir adamın vakfettiği ömrün sessiz hatırası saklıdır.
Antakya'dan Adana'ya Bir Hayırseverin İzinde
1724 yılında, Antakya'da doğmuş bir hayırsever—Abdürrezzak Antaki—Adana’ya yerleşip bu camiyi inşa ettirir. Kapının kemerine işlenmiş Arapça kitabe, onun adını zamanın ötesine taşır. Beş yıl sonra, 1729’da, minaresi de eklenir. Bu kez adı geçen bir başka isimdir: Aptullah Bin Ali Beşe. Her biri kendi taşını koyar bu kutsal yapıya.
Mekân, sade bir dikdörtgen plan üzerine kuruludur. Sekiz kubbesiyle göğe açılır; doğu cephesindeki iki kubbe 1960’lı yıllarda yıkılmış, fakat sonradan aslına uygun biçimde onarılmıştır. Mimari yapısı, özellikle süsleme anlayışı bakımından Kahire’nin Memlük camilerine göz kırpar. Ama aynı zamanda Adana’nın yerel mimarî etkilerini de gururla taşır üzerinde.
Işıkla Konuşan Taşlar
Küçük boyutuna rağmen, Yeni Camii oldukça aydınlıktır. İklimin dilinden anlar gibi çok sayıda pencereyle bezenmiştir. Güney cephesinde, basık kemerli sekiz pencere ışığı süzer içeriye. Ve girişte... güneş saatini taşıyan bir minare yükselir. Bu ince ayrıntı bile, zamana biçilen saygıyı fısıldar kulağımıza.
Avlusu ise biraz mahcup, biraz sıkışık. Asimetrik düzenle inşa edilmiştir. Zamanla ihtiyaca cevap veremeyince, bazı bölümler betonarme eklentilerle genişletilmiş. Ne var ki bu müdahaleler yapının karakterine gölge düşürmüş. 1998 depreminden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü ve cami derneği iş birliğiyle gerçekleştirilen restorasyonlarda, bu eklentiler temizlenmiş, avlu duvarları ve zemini doğal taşlarla yeniden düzenlenmiştir. Dahası, avlu zeminine altı ayrı bölüm kazandırılarak kullanım kapasitesi artırılmıştır.
Minare: Göğe Açılan Estetik Bir Hat
Caminin minaresi... Gövdesi zikzaklarla süslü, silindirik yapısı gölgeyle oynayan bir plastik etki yaratır. Arap-Memlûk mimarîsinin estetik kurallarını izlerken, şerefenin üzerindeki konik külahla tamamlanır. Ne çok bağırır, ne de gözden kaçacak kadar sessizdir. Dengeyi bilir. Göğe doğru yükselirken, mütevazı bir zarafeti dillendirir.
Bugün hâlâ ibadet amacıyla kullanılan bu cami, sadece bir inanç mekânı değil; aynı zamanda Adana’nın kültürel belleğinde duran taş bir şiirdir. Yolunu düşüren her ziyaretçiye zamanın dokusunu, taşın sessizliğini ve insan emeğinin izzetini gösterir. Sessizce... ama hep orada.